| İmamettin |
Arapça |
(ima:mettin) |
| İman |
Arapça |
(i.man) |
| İmat |
Arapça |
Direk, sütun. |
| İmbat |
Yunanca |
Denizden esen serin rüzgâr. |
| İmdat |
Arapça |
1. Tehlikede veya güç durumda olana yapılan yardım. 2. Yardım için gelen kuvvet. |
| İme |
Türkçe |
1. Çukur, kuytu yer. 2. Bir tür dağ keçisi veya geyik. 3. İlaç, çare, şifa, deva. |
| İmece |
Türkçe |
Birçok kimsenin el birliğiyle, bir kişinin veya topluluğun işini yapması. |
| İmer |
Türkçe |
Çok zengin, varlıklı. |
| İmge |
Türkçe |
Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal. |
| İmre |
Türkçe |
1. Âşık, tutkun. 2. Kardeş. 3. Arkadaş. |
| İmren |
Türkçe |
Görülen bir şeyi veya benzerini edinme isteği. Görünen bir şeyi veya benzerini edinme isteği. |
| İnak |
Türkçe |
Gerçek dost, arkadaş, sırdaş. |
| İnal |
Türkçe |
Kendisine inanılan, güvenilen kimse. |
| İnalbey |
Türkçe |
Kendisine inanılan, güvenilen bey. |
| İnalcık |
Türkçe |
Kendisine inanılan, güvenilen kimse. |
| İnalkut |
Türkçe |
Kendisine inanılan, güvenilen kutlu kimse. |
| İnaltekin |
Türkçe |
Kendisine inanılan, güvenilen kimse. |
| İnan |
Türkçe |
Bir kimsenin veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman. |
| İnanç |
Türkçe |
1. Bir düşünceye gönülden bağlılık. 2. Allah’a, bir dine inanma, iman. 3. Güven ve inanma duygusu. |
| İnançlı |
Türkçe |
İnancı olan, imanlı. |
| İnanır |
Türkçe |
İnanan, inançlı. |
| İnanöz |
Türkçe |
Özünde inanç olan, iman eden. |
| İnayet |
Arapça |
(ina:yet) (ina:yet) |
| İnce |
Türkçe |
Düşünce, duygu veya davranış bakımından, sevgi ve saygı uyandıran, nazik. Düşünce, duygu veya davranış bakımından sevgi ve saygı uyandıran, nazik. |
| İncebay |
Türkçe |
Nazik, kibar kimse. |
| İncebey |
Türkçe |
Nazik kimse. |
| İncesu |
Türkçe |
Su gibi saf ve temiz olan nazik kimse. |
| İnci |
Türkçe |
İstiridye gibi kimi kavkılı deniz hayvanlarının içinde oluşan değerli, küçük, sert, sedef renginde süs tanesi. |
| İnciden |
Türkçe |
İnci gibi güzel, zarif, değerli. |
| İncifem |
Türkçe, Farsça, Arapça |
İnci gibi güzel ağızlı. |
| İncifer |
Türkçe, Farsça, Arapça |
İnci gibi parlak, güzel. |
| İncigül |
Türkçe, Farsça, Arapça |
İnci gibi güzel olan. |
| İncilâ |
Arapça |
(incilâ:) |
| İncilây |
Arapça |
bk. İncilâ - (incilâ:) |
| İncinur |
Türkçe, Arapça |
İnci gibi parlak olan. |
| İncisel |
Türkçe, Arapça |
İnci gibi güzel olan. |
| İnciser |
Türkçe, Farsça, Arapça |
Baş inci, en güzel inci. |
| İnkılâp |
Arapça |
1. Bir durumdan başka bir duruma dönme, dönüşüm. 2. Devrim. |
| İnönü |
Türkçe |
Türkiye Cumhuriyetinin ikinci Cumhurbaşkanı, Kurtuluş Savaşı kahramanı, kumandan ve devlet adamı İsmet Paşanın soyadı. |
| İnsaf |
Arapça |
Acımaya, vicdana veya mantığa dayanan adalet. |
| İpar |
Türkçe |
Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çeşit dikenli otun sarımtırak çiçekleri. |
| İpek |
Türkçe |
1. Bir tür böceğin ördüğü kozadan elde edilen ve kumaş yapımında kullanılan ince parlak tel ve bundan yapılan kumaş. 2. Zarif, kibar, ince. |
| İpekel |
Türkçe |
Nazik, zafir, kibar kimse. |
| İpekten |
Türkçe, Farsça, Arapça |
Teni ipek gibi yumuşak olan. |
| İrem |
Arapça |
1. Cennete benzetilerek yapılan bahçe. 2. Efsanelerde, masallarda ve edebiyatta adı geçen mutluluk simgesi olan şehir veya bahçe. 3. Eşi benzeri olmayan, özel ve heybetli olan. |
| İren |
Türkçe |
Özgür, hür. |
| İrfan |
Arapça |
1. Bilme, anlama 2. Kültür, ekin. 3. Tasavvufta, evrenin sırlarını bilme gücü. |
| İrfani |
Arapça |
(irfa:ni) |
| İrfaniye |
Arapça |
(irfa:niye) |
| İrfat |
Arapça |
Yardım etme, bir şey verme. |