| Hüsnügüzel |
Arapça, Türkçe |
Camekânlarda yetiştirilen, sarı çiçekli, güzel yapraklı bir süs bitkisi. |
| Hüsnühâl |
Arapça |
Davranış güzelliği. |
| Hüsnüye |
Arapça |
bk. Hüsniye - Güzel. |
| Hüsrev |
Farsça, Arapça |
Hükümdar, padişah. |
| Hüsün |
Arapça |
1. Güzel, iyi. 2. Güzellik |
| Hüveyda |
Farsça, Arapça |
(Hüveyda:) |
| Hüzzam |
Farsça, Arapça |
Türk müziğinin en eski birleşik makamlarından biri. |
| Idık |
Türkçe |
Kutsal, mübarek. |
| Idıkut |
Türkçe |
1. Eski Türklerde bir san. 2. Devlet yönetme gücü. |
| Ildır |
Türkçe |
1. Parıltı, parlayış. 2. Alaca karanlık. 3. Ege Denizi kıyısında Karaburun yarımadasının batısında arkeolojik nitelikte bir köy. |
| Ildız |
Türkçe |
1. Yıldız. 2. Gün dönümünden on gün önceki gün. |
| Ilgar |
Türkçe |
1. Çok çabuk, hızlı. 2. Hücum, akın. 3. Verilen söz. 4. Havanın parlak, açık olması. 5. Öfke. |
| Ilgarlı |
Türkçe |
1. Çabuk davranan, hızlı. 2. Sözünde duran. 3. Öfkeli. |
| Ilgaz |
Türkçe |
1. Atın dört nala koşması. 2. Hücum, akın. |
| Ilgazcan |
Türkçe, Farsça, Arapça |
Akıncı, savaşçı kimse. |
| Ilgazer |
Türkçe |
Akıncı, savaşçı kimse. |
| Ilgı |
Türkçe |
1. Soy sop. 2. Sürü. 3. Çoban. 4. Hısım, akraba. |
| Ilgım |
Türkçe |
1. Serap, belli belirsiz görünme. 2. Göz erimi, ufuk. |
| Ilgın |
Türkçe |
1. Akdeniz Bölgesinde yetişen bir ağaççık. 2. Hafif esen rüzgâr. 3. Kavurucu sıcak. 4. Belli belirsiz, hafif. 5. Serap. 6. Hayal. 7. İnce. 8. Konya'nın bir ilçesi. |
| Ilıcak |
Türkçe |
1. Sıcak su kaynayan yer. 2. Ilıkça. 3. Yoğurt yapmak için yeni mayalanmış süt. |
| Ilıcan |
Türkçe, Farsça, Arapça |
Sıcakkanlı kimse. |
| Ira |
Türkçe |
1. Öz yapı, karakter. 2. Yüz, çehre, görünüş. |
| Iraz |
Türkçe |
bk. Raziye - (ra:ziye) |
| Irıs |
Türkçe |
Mutluluk, saadet. |
| Irısgül |
Türkçe, Farsça, Arapça |
Mutluluk gülü. |
| Irız |
Türkçe |
Cesur, yiğit. |
| Irkıl |
Türkçe |
Kâhin, falcı. |
| Irmak |
Türkçe |
Çoğunlukla denize dökülen, genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir. |
| Ismık |
Türkçe |
Sessiz, utangaç, az konuşan kimse. |
| Işık |
Türkçe |
1. Aydınlık, ziya. 2. Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, yüzde ve gözlerde beliren parıltı. 3. Yol gösteren, aydınlatan, önderlik eden kimse. |
| Işıkal |
Türkçe |
"Aydınlan" anlamında kullanılan bir ad. |
| Işıkalp |
Türkçe |
Aydın, ileri görüşlü yiğit. |
| Işıkay |
Türkçe |
Ay ışığı. |
| Işıker |
Türkçe |
Aydın, ileri görüşlü kimse. |
| Işıkhan |
Türkçe |
Aydın, ileri görüşlü hükümdar. |
| Işıkkan |
Türkçe |
Aydın, ileri görüşlü bir soydan gelen kimse. |
| Işıklı |
Türkçe |
Işığı olan, aydınlık. |
| Işıktaş |
Türkçe |
Aydın, ileri görüşlü kimse. |
| Işıl |
Türkçe |
Işıldayan, parlayan. |
| Işılak |
Türkçe |
1. Parlak. 2. Göz. 3. Temiz. 4. Geniş yapraklarının bir yüzü parlak olan bir tür ot. |
| Işılar |
Türkçe |
1. Parlayan, ışıldayan. 2. Neşeli, canlı, şen. |
| Işılay |
Türkçe |
Parlayan, ışıldayan ay, ay ışığı. |
| Işıldar |
Türkçe |
Parlak, göz alıcı, ışıldayan. |
| Işıltan |
Türkçe |
Sabahın ilk aydınlığı. |
| Işıltı |
Türkçe |
Parlaklık, aydınlık. Parlaklık, aydınlık. |
| Işım |
Türkçe |
1. Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti. 2. Simşek. |
| Işıman |
Türkçe |
Parlak, aydınlık yüzlü kimse. |
| Işın |
Türkçe |
Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne dağılıp giden ışık demeti. |
| Işınay |
Türkçe |
Ay gibi parlak yüzlü kimse. |
| Işınbay |
Türkçe |
Ay gibi parlak yüzlü kimse. |